Sahilde kimsecikler yokken bir yürüyüşe çıktım.
Sadece
martılarla konuşmak istiyordum ki, hummalı bir çalışma içinde olan küçük cılız bir
çocuğa takıldı gözüm. Mavi şortlu, belki 9-10 yaşlarında görünüyordu. Mükemmeliyetçi
bir tavırla kovasını nemli kumla dolduruyor ve kuleleri yükseltiyordu.
Yanına yaklaşıp;
“Merhaba istersen yardım edebilirim” dedim.
“Teşekkürler ama bu benim işim” diye tersledi beni.
Yanında biraz daha durup kalesini nasıl güçlendirdiğini
izledim, dalga için bentler yapıyor ve mücadele ediyordu adeta. Sanat eserinin
zarar görmemesi için çetin bir savaş veriyordu.
Sonunda gitmeye karar verdiğinde kovasını, küreğini
toplamaya başladığında, dalgalarda kalesini kemirmeye başlamıştı bile. Hemen
telaşla seslendim.
“Genç, bak dalgalar yaklaşıyor, yarın geleceksen eğer o
kaleyi orada bulamayacaksın belki de” dedim ukala bir tavırla.
Çocuk hayat dersi niteliğinde bir cevap verdi:
“Yarın bu kaleden daha iyisini yapmak için geri geleceğim.
Nasıl olsa yıkılmayacak mı?”
Hayattan almamız gereken dersi bu çocuğun nitelendirmesinde
yakalamıştım. Halbuki birçoğumuzun hayatı iki uç noktada değil mi? Ya
kalelerimiz var ve dalgalara karşı koymak için büyük bir savaş verip, o kalenin
bir gün yok olacağını kabullenmiyoruz. Ya da nasılsa yapacağım kaleler
yıkılacak diye kılımızı bile kıpırdatmıyoruz.
İyisi mi yerimizden kalkıp dünden daha iyi bir iş yapalım ve
işin sonunun geleceğini de hiç unutmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder