TURUFİYE
Patron o sabah asabi şekilde fabrikayı turluyordu. Bir
yanında ufak tefek asistanı Selin, diğer yanında fabrika direktörü Cem ile
robot hatlarına göz atıp geçiyorlardı. Fabrikada çalışan insan sayısı son
yıllarda çok düşmüştü. Ben ve ekibim toplam beş kişiyiz ve fabrikadaki tek
insan ekibi biziz. Diğerleri andonlar, liftonlar, turnlatlar gibi soğuk isimli
robot ekipleri…
Patron Kamil Bey, kelli felli ve ciddi derece asabi bir adamdır.
Fakat tahmin edersiniz ki o fabrikada dolaştığı anda, kendine çeki düzen
vermesi gereken sadece 5 adam var. Rakiplerimiz her daim yağlı ve soğuk
vücutlarıyla hazır olda bekliyor.
“Murat, ne yapıyorsunuz orada?”
“Efendim şu anda tezgâhlarda detaylı temizlik yapıyoruz.”
“O işi robotlara bırakın demedim mi ben? Bırak şu fuzuli
işleri de bizimle gel.”
“Tamam efendim”
Fabrika aslında boydan boya karanlık. Metalik dostların
gözleri iyi gördüğünden mütevellit ışık yanan tek yer bizim birim. Uzun bir
yürüyüş yolundan geçtik. Patron yeterince eski kafalı olduğu için bir araç
kullanmak yerine illa her birimden yürüyerek geçecek ya. Selin ile Cem Bey’in
sesi çıkmıyor ama ben yorgunluktan ölüyorum.
Sonunda ardımızda uzay kadar karanlık bir yol bırakarak
geniş bir ofise varıyoruz. Burası benim sadece 1-2 kez geldiğim bir salon.
Artık patron ağzındaki baklayı çıkarsın diye bekliyorum. İşten atılma
ihtimalimi düşünüyorum. Eğer öyleyse tazminat olarak alacağım sanal dünya
yolculuklarını hayal ediyorum. Yüzümde istemsiz bir gülümseme kalmış olacak ki
Cem Bey’in sesiyle irkildim.
“Komik bir durum mu var Murat?”
Bu insanlar da robot olmuş resmen. Cem Bey’in bir kere hatır
sorduğunu hatırlamam zaten.
Patron ani bir hareketle cebinden küçük sandalyeyi andıran
bir nesne çıkarıp, yüksek sesle konuşmaya başladı:
“Murat… Bu ne Allah’ını seversen?”
Biraz duraksadım. “Bilmiyorum efendim. İlk defa görüyorum.”
“Cem, neydi bunun adı? Ne yazıyordu ekranda? Kurupiye mi?…”
“Turufiye efendim”
Yüzümdeki şaşkın ifadeyi koruyarak tekrar cevapladım. “Biz
böyle bir parça üretmiyoruz.”
Koskoca bir tesisten bahsediyoruz. Artık Endüstri 8.0 ile
üretim yapıyor. Fakat işleri o kadar az kişi yönetiyor ki ürünlerin
ihtiyacından, tasarımından ve üretiminden birer baş robot sorumlu.
O an kendimi
tutamayarak patronun hoşlanmayacağı bir yorum yaptım:
“Kamil Bey, tasarım baş robotu bu parça hakkında yorum
yapacaktır. Açıkçası biz de ürettiğimiz parçaların ne iş yaradığını her zaman
bilemiyoruz.”
Kamil Bey gözlerinden ateş saçarak bana baktı.
“Murat. Sorun da bu zaten karşıma alıp konuşabileceğim başka
bir adam yok burada. Biliyorum senin amirlerin de robot fakat onlardan bir
hayır gelmiyor.”
Kamil Bey’in itiraf gibi cevabından sonra Cem Bey söze
girerek biraz toparlamak istedi:
“Kamil Bey, üretim baş robotu bu parçanın kullanıldığı yeri
göstermişti ama sonradan tasarım baş robotu bunları değiştirmemiz lazım deyince
arada başka bir yapay zekânın hata yaptığını düşünüyoruz. Bu aslında tam olarak
ZX robotunun boyun desteğinde…”
“Cem… Tamam sus yeter. İşleri berbat edip sonra da bir
şeyler uydurmaya çalışmanızdan bıktım.”
Bu tartışmanın daha fazlasına şahit olmamam için beni görev
alanıma geri gönderdiler. Bu Turufiye denen parçanın gereksiz yere üretilmesi,
tamamıyla modern endüstri anlayışına göre işleyen bir fabrikanın en yüksek
zarar kaynağına dönüşmüş ve tüm işletmeyi iflasın eşiğine sürüklemişti.
Tamamen insansız üretimin, gündelik ihtiyaçlara cevap
veremeyecek hale gelmesindeki en büyük neden işin içinde “duygu” eksikliğinin olmasıydı.
İhtiyaç, insanlarla başlıyor fakat buna anlam kazandıramayan robotlarla devam
ediyordu. Geçmiş zamanlarda özlenen endüstri anlayışı birçok işletme için kâbusa
dönüşmüştü.
Unutmadan şunu da söyleyeyim; Turufiye denen parçanın sırrı
sonradan çözüldü. Titanyum android tabutlarının menteşesiymiş. Fakat bizim çokbilmiş
tasarım robotu onu bir birleşim elemanı kabul ederek milyonlarca ürettirmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder