18 Ocak 2017 Çarşamba

Passengers-Uzay yolcuları


İnsanlık tarihinin her zaman en önemli soruları arasında, şu ikisi hiçbir zaman önemini kaybetmeyecek: “Yaşam için elverişli olan başka gezegenler var mı?”  “Eğer böyle gezegenler varsa oralara nasıl gidebiliriz?” Orada hayat var mı bilinmez ama en yakın yıldız sistemine ulaşabilmemiz için 40 trilyon kilometre kat etmemi lazım ve bugünün teknolojisi ile o sisteme ulaşmak 30 bin yıl sürüyor. Bu rakam tahmini insanlık tarihine yakın diyebiliriz.





Başka yıldızlara yolculuk

Nisan 2016’da Stephan Hawking yaptığı açıklamada başka yıldız sistemlerine gitmemiz gerekiyor ve buna küçük (çip boyutunda) uzay gemileri yaparak başlayabiliriz dedi. Lazer teknolojisi ve yelkenli minyatür bir gemi sayesinde ışık hızının yüzde 20’sine ulaşmak mümkün ve bu durumda en yakın yıldız sistemine 20 yıl içinde varılabiliyor. Tabii şu anda hayali görünen bu çalışma için teknolojik olarak ciddi bir seviye atlamak gerekli.

Gerçek hayatta uzay yolculuğunun henüz başlangıç aşamasındayız. Ancak Passengers filminde ışık hızının yarısına ulaşabilecek kadar hızlı giden devasa büyük bir uzay gemisine sahibiz. İnsan ömrü bu yolculuğa yetmeyeceği için (120 yıl kadar) dondurulmuş vaziyette yolculuk yapılabiliyor. 5000 yolcu ve mürettebat uykudalar, uzay gemisi kendi rotasında gidiyor.





90 yıl yalnız kalmak mı?

(Yazının devamı spoiler içerir)

Beklenmedik bir şey oluyor, Jim Preston (Chris Pratt) isimli bir yolcu erken uyanıyor ve geminin içinde kimse yokken tek başına yaşamaya başlıyor. Marslı filmindeki gibi yiyecek, içecek derdi yok. Yeni Hayat filminde adada yalnız kalan adam gibi bir adaptasyon derdi de yok. Fakat yalnızlık canına tak etmiştir artık. Çünkü yalnızca yalnızlık hissi bile insanı zayıflatan güçsüz hissettiren bir durum ve hatta içine düşülen ümitsizlik intihara kadar sürükleyebilir. 

Jim uyuyan yolculardan Aurora Lane (Jennifer Lawrence)’ın hayatını araştırır ve O’na âşık olur, sonunda O’nu uyandırmaya karar verir. İşlerin sarpa sarmaya başladığı, uzay gemisindeki arızalar zinciri filmin bütünü içinde küçük bir yer kaplasa da sürükleyici diyebiliriz. Keşke mürettebattan uyanan tek adam olan Laurence Fishburne (Gus Mancuso)’nun rolü daha uzun olsaydı.




Filmde cevapsız sorular

Filmin en kötü yanlarından birisi, fazla olay olmaması ve vardığı yerin çok da şaşırtmaması diyebilirim. Ancak bu ve benzeri eleştirilerin dışında beni en çok rahatsız eden yanı cevapsız sorular bırakması oldu. Anladığım kadarıyla yapay zekâ belli kararları uygulayacak kadar gelişmemiş, o halde 5000 kişilik devasa bir gemi herkes uyurken neye güvenerek yol alıyor? Gemi neredeyse patlayacak kadar arızalandığı halde, neden yapay zekâ bu acil durumda kaptanları uyandırmıyor?



Oyunculukların senaryodan daha ön plana çıktığı (Özellikle Michael Sheen- Arthur isimli bir android) bu filmde anlatılmak istenen konu daha geniş bir şekilde işlenebilirmiş. Yine de psikoloji, gerilim ve bilim kurguyu harmanladığı için görülmeye değer bir film. İnsanoğlunun uzaydaki keşifleri arttıkça ve belki uzaklara yolculuk yapma fikri gerçekleşmeye başladıkça uzay yolculuğuna bağlı kim bilir kaç senaryo daha yazılacak.

Hiç yorum yok: