Assassin’s Creed
Hikaye 1090’lı yıllarda başlıyor aslında. Assasins yani
haşhaşilerin hikâyesi Hasan Sabbah ve adamlarıyla başlar. Hasan Sabbah uzun süre Orta Doğu’da
dolaştıktan sonra, kendisine mürit olan bir ekiple birlikte Alamut kalesini ele
geçirir. Büyük Selçuklu Devleti’nin başına bela olan suikastçılar işte bu
kalede yetişmiştir. Tarihteki en gözü kara suikast birliği olan bu topluluk, Assasin’s
Creed’in hikayesine ilham kaynağı olmuştur. Araştırmalara göre suikastçıların
tapınakçılarla süregelen bir savaşı yoktur. Ancak senaryoya göre birazdan
bahsedeceğim Özgür İrade Elma’sı grupları karşı karşıya getirmiştir.
Oyuncu kadrosu
mükemmel
Meşhur oyunun beyazperdeye uyarlamasında çok iyi
oyuncular yer alıyor: Michael Fassbender, Oscar ödüllü Marion Cotillard ve
Jeremy Irons. Zaten karmaşık senaryoya rağmen bu isimler sayesinde ayakta
kalmayı başarıyor film. Macera, idam edilmek üzere olan bir mahkûm olan Callum
Lynch (Michael Fassbender)’i, Abstergo Endüstri isimli bir şirketin kaçırmasıyla
başlar. Tapınakçılar arasında önemli bir isim olan Alan Rikkin (Jeremy Irons) ve
kızı hesapta insanlığın şiddete yönelik genetik kodlarının çözülmesini
sağlayacak olan Özgür İrade Elma’sını aramaktadır ve bunun için Animus isimli
bir makine kullanmaktadırlar.
Animus- Atalarının hatıraları
Animus başlı başına film yapılabilecek bir makine gibi
görünüyor, ancak filmde onun üzerinde fazla durulmaması senaryoyu zayıflatıyor.
Callum makineye bağlandığında geçmişte yaşamış olan atası Augilar’ın hatıralarını
yaşamaya başlıyor. Mesela buradaki en bariz soru şu; Lynch hangi seneye nasıl
gönderiliyor? Eğer rastgele gönderiliyor ise amaca nasıl ulaşılabilir?
(Spoiler) Suikastçılar nasıl organize oluyor?
Animus’la en iyi uyum sağlayanlardan biri olan Lynch, sadece
Augilar’in hatırlarını yaşayıp Özgür İrade Elma’sının en son nereye ulaşacağını
gördükten sonra, Lynch günümüze döner ve tapınakçıların topladığı mahkûmlarla
yeni bir organizasyon kurar. Suikastçıların yüzlerce yıl sonra nasıl
organize olduklarının ise mantıklı bir açıklaması yok gibi görünüyor.
Filmin sonunda her iki taraf da kötüleri temsil ettiği için her
halükarda kötüler kazanıyor diyebiliriz. Film seyreden kişi elbette ki kendini sınır
tanımayan suikastçıların tarafında hissedecektir. Ancak şunu unutmamalı ki
suikastçılar geçmiş zamanın teröristleridir. En az tapınakçılar kadar
kötüdürler. “Işığa hizmet için karanlıkta savaşırız” diyen Assasins, ahlaki ve
toplumsal değerleri yok sayarlar. Bu yüzden övmeyin, övdürmeyin.
“Nulla é reale, tutto é lecito”
“Hiçbir şey doğru değil, Her şey mübah”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder