2 Ocak 2017 Pazartesi

Assassin’s Creed



Assassin’s Creed

Hikaye 1090’lı yıllarda başlıyor aslında. Assasins yani haşhaşilerin hikâyesi Hasan Sabbah ve adamlarıyla başlar.  Hasan Sabbah uzun süre Orta Doğu’da dolaştıktan sonra, kendisine mürit olan bir ekiple birlikte Alamut kalesini ele geçirir. Büyük Selçuklu Devleti’nin başına bela olan suikastçılar işte bu kalede yetişmiştir. Tarihteki en gözü kara suikast birliği olan bu topluluk, Assasin’s Creed’in hikayesine ilham kaynağı olmuştur. Araştırmalara göre suikastçıların tapınakçılarla süregelen bir savaşı yoktur. Ancak senaryoya göre birazdan bahsedeceğim Özgür İrade Elma’sı grupları karşı karşıya getirmiştir. 




Oyuncu kadrosu mükemmel

Meşhur oyunun beyazperdeye uyarlamasında çok iyi oyuncular yer alıyor: Michael Fassbender, Oscar ödüllü Marion Cotillard ve Jeremy Irons. Zaten karmaşık senaryoya rağmen bu isimler sayesinde ayakta kalmayı başarıyor film. Macera, idam edilmek üzere olan bir mahkûm olan Callum Lynch (Michael Fassbender)’i, Abstergo Endüstri isimli bir şirketin kaçırmasıyla başlar. Tapınakçılar arasında önemli bir isim olan Alan Rikkin (Jeremy Irons) ve kızı hesapta insanlığın şiddete yönelik genetik kodlarının çözülmesini sağlayacak olan Özgür İrade Elma’sını aramaktadır ve bunun için Animus isimli bir makine kullanmaktadırlar.




Animus- Atalarının hatıraları

Animus başlı başına film yapılabilecek bir makine gibi görünüyor, ancak filmde onun üzerinde fazla durulmaması senaryoyu zayıflatıyor. Callum makineye bağlandığında geçmişte yaşamış olan atası Augilar’ın hatıralarını yaşamaya başlıyor. Mesela buradaki en bariz soru şu; Lynch hangi seneye nasıl gönderiliyor? Eğer rastgele gönderiliyor ise amaca nasıl ulaşılabilir?

(Spoiler) Suikastçılar nasıl organize oluyor?

Animus’la en iyi uyum sağlayanlardan biri olan Lynch, sadece Augilar’in hatırlarını yaşayıp Özgür İrade Elma’sının en son nereye ulaşacağını gördükten sonra, Lynch günümüze döner ve tapınakçıların topladığı mahkûmlarla yeni bir organizasyon kurar.  Suikastçıların yüzlerce yıl sonra nasıl organize olduklarının ise mantıklı bir açıklaması yok gibi görünüyor.



Filmin sonunda her iki taraf da kötüleri temsil ettiği için her halükarda kötüler kazanıyor diyebiliriz. Film seyreden kişi elbette ki kendini sınır tanımayan suikastçıların tarafında hissedecektir. Ancak şunu unutmamalı ki suikastçılar geçmiş zamanın teröristleridir. En az tapınakçılar kadar kötüdürler. “Işığa hizmet için karanlıkta savaşırız” diyen Assasins, ahlaki ve toplumsal değerleri yok sayarlar. Bu yüzden övmeyin, övdürmeyin.


“Nulla é reale, tutto é lecito”

“Hiçbir şey doğru değil, Her şey mübah” 

Hiç yorum yok: